bugün
yenile
    1. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      günümüze kadar devam eden sorun. bu konu hakkında aylar önce yaptığım proje ödevini buraya olduğu gibi aktarıyorum. kıbrıs sorununu daha iyi anlamak isteyenler için bilgi verici kısa bir özet. notlarımda başıboş kalacağına buraya aktarayım dedim. ayrıca bu ödevi hazırlarken yaptığı yardımlar için @kil donmesi olan kirpi'ye buradan tekrardan teşekkür ederim. 1950-1983 Yılları Arasında Kıbrıs Meselesinin Tarihi Süreci Giriş Kıbrıs meselesi uzun yıllar boyunca uluslararası bir anlaşmazlık olarak önemini ve güncelliğini korumuş bir konu olmuştur. Günümüze kadar önemini yitirmeyen ve hala siyasi bir sorun olan bu meselenin temel nedeni adanın stratejik önemidir. Adanın stratejik önemi, Ortadoğu petrolünün ulaşım yollarına egemen olması, Ortadoğu’dan Afrika’ya uzanan ekseni kontrol etmesi, Anadolu-Ortadoğu-Süveyş Kanalı hattına hakim olması, Süveyş Kanalı’ndan, Hint ve Pasifik Okyanusu’na uzanan deniz yolunun kontrol noktalarından biri olması ve Ortadoğu’da petrol merkezli muhtemel bir savaşta depo görevini üstlenebilecek olması gibi sebeplere dayanmaktadır. (Vatansever, 2012) 1570-73 yılları arasındaki Osmanlı-Venedik savaşları sırasında 1571’de Osmanlı tarafından ele geçirilen Kıbrıs, 307 yıl boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. 1878 yılına gelindiğinde ise Rus tehdidine karşılık İngilizler ile müttefik olmanın karşılığında Birleşik Krallık tarafından kiralanmıştır. Lakin 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İngilizler, Osmanlı ile düşman olduklarını gerekçe göstererek adayı ilhak ettiğini duyurmuştur. Böylece Kıbrıs, Türk hakimiyetinden çıkmıştır. Adadaki İngiliz egemenliği ise 1923 yılında Türkiye tarafından Lozan Antlaşması’yla birlikte tanınmıştır. Bu dönemlerde adada yaşayan Türkler ve Rumlar yan yana olsalar da etnik bakımdan, eğitim ve din gibi etkenlerle ayrıdırlar. 1931 Ekim ayından itibaren Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan ile birleşmeyi ifade eden ENOSİS kampanyasıyla İngilizler’e karşı ayaklanırlar ve İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren bu kampanyayı hızla devam ettirirler. 1950-1959 Yılları Arasında Kıbrıs’ta Yaşananlar Kıbrıs’ın bir uluslararası sorun olarak modern Türkiye Cumhuriyeti’nin gündemine girmesi ilk kez 1950ler’de söz konusu oldu. 1954 yılında Yunanistan, Kıbrıs’ı BM’ye götürdüğünde ancak Türkiye - İngiltere işbirliği sayesinde bu hareket sonuçsuz kalmıştı. (Ersoy, 2001) Bu başarısızlıkla birlikte 1955 yılında Kıbrıs Rumları, İngiltere’nin adadaki sömürge yönetimini sonlandırmak ve Yunanistan ile bağlanabilmek (ENOSİS) için Georgios Grivas liderliğinde EOKA terör örgütünü kurmuştur. Birincil amacı İngilizler’i adadan atmak olan terör örgütünün zamanla ikincil amacı, Türkler’i adadan göndermek, ortaya çıkmış ve İstanbul’da yaşanan 6-7 Eylül 1955 olaylarının etkisiyle EOKA zincirlerini kırarak Türkler’e karşı aktif saldırılara başlamıştır. Bunun üzerine Türkler kendilerini müdafa edebilmek için Türk Mukavemet Teşkilatı’nı (TMT) kurmuştur. 1957’de taksim isteyen Türkler ile Enosis isteyen Rumlar arasında çatışmalar baş gösterir. Şiddet olaylarının artması üzerine 1959 yılında İngiltere, Türkiye ve Yunanistan ile Kıbrıs’taki Rumlar ve Türkler arasında Zürih ve Londra Antlaşmaları imzalanmıştır. 1960-1969 Yılları Arasında Kıbrıs’ta Yaşananlar 1960 yılında Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde iki halk arasında ortaklık temeline dayandırılan Kıbrıs Cumhuriyeti kurulur. Ne var ki bu antlaşma da Kıbrıs Meselesinin çözememiştir. Yunan-Rum ikilisi Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek, buradaki Türk varlığına son vermek için tedhiş ve katliam hareketlerine devam etmişlerdir. Antlaşmalar mucibince Türklerin sahip olması gereken hakları vermedikleri gibi daha da azıtarak Türkleri imha planları yapmaya başlamışlardır. Adada yapmak istediklerini silah zoruyla hayata geçirmeye karar vermişlerdir. Akritas Planı da denilen bu planın bir parçası olarak 23 Aralık 1963 tarihinde Kanlı Noel olarak bilinen katliamı gerçekleştirmişlerdir. (Tosun, 2001) Lefkoşa’dan 700 kadar Türk zorla evlerinden alınır. 109 Türk köyü tahrip edilir ve 25 ila 30 bin arasındaki Türk kökenli Kıbrıslı yerlerinden edilir, iletişimden yoksun bir şekilde adanın %3’lük bir bölümünde yaşamak zorunda kalırlar. Bu çatışmaların artmasıyla garantör Türk alayı, denizden adanın içlerine giren tek doğal yol olan Girne-Lefkoşa yolunu kontrol altına alır. 1964 yılında Cumhurbaşkanı Makarios’un 1960 antlaşmalarını tek taraflı olarak fesh ettiğini açıklamasıyla Rumlar şiddet olaylarını arttırmaya daha da cesaretlenir. Bu olayların ardından Türkiye, antlaşmaların fesh edildiğini öne sürerek müdahale etmeye hazırlansa da 5 Haziran 1964’te ABD Başkanı Johnson’un, Türkiye’ye gönderdiği tehditvari mektup ile müdahale durdurulur. Bunun üzerine Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne başvurur. Böylece adadaki şiddet olaylarını önlemek amacıyla BM Güvenlik Konseyi, 4 Mart 1964’te aldığı 186 sayılı kanunla ada üzerindeki önemli noktalara uluslararası barış gücü (UNFICYP) konuşlandırır. Aynı zamanda Yunanistan, adaya gizlice asker yığmaya başlar. 1967 yılına gelindiğinde Yunanistan’da yapılan askeri darbe ile yönetimi ele geçiren Albaylar Cuntası’nın ENOSİS’i bir an evvel gerçekleştirme isteğiyle yaptığı planları sonucu Kasım 1967 tarihinde Grivas liderliğindeki Rum-Yunan birliklerinin Türk nüfusunun yoğun olduğu Geçitkale ve Boğaziçi köylerine saldırılarda bulunmasıyla Türk savaş uçakları ve donanması Kıbrıs’a doğru yola çıkmış, saldıraların devam etmesi hususunda TBMM, Yunanistan ile savaş kararı almıştır. Bu tepki karşısında Rumlar geri çekilmiştir. Krizin bu şekilde çözümlenmesi sonrasında, Kıbrıs Türkleri, 29 Aralık 1967’de, adada 1963-1964 Kıbrıs Krizi’nden bu yana sürdürmek zorunda kaldıkları de facto ayrı yaşama durumlarını, hukuksal bir temele oturtarak “Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi”ni (KGTY) kurmuşlar ve bu yönetimin tabi olacağı on dokuz maddeden oluşan esasları açıklamışlardır. Kıbrıs Türk toplumunun yasama, yürütme ve yargı işlerini düzenleyen bu maddelerle adada bir “federe devlet” kurulmuş olmakla birlikte; açıklanan maddeler dizisinin 19’uncusunda, bu maddelerin ve KGTY’nin “16 Ağustos 1960 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın bütün kuralları uygulanıncaya kadar” yürürlükte kalacağı hükme bağlanarak, söz konusu durumun geçici olduğu vurgulanmak istenmiştir. Bu yeni durumla birlikte, KGTY’nin Başkanı Dr. Fazıl Küçük olurken, yardımcısı da 13 Nisan 1968’de resmi yollardan tekrar adaya dönerek görevine başlayan Rauf Denktaş olmuştur. (Şener, 2020) 1970-1983 Yılları Arasında Kıbrıs’ta Yaşananlar 1970’li yıllara gelindiğinde Yunanistan’daki cunta yönetimi Makarios’un yöntemlerinden ve Enosis’in gerçekleşmemesinden rahatsızlık duymaktadır. Bu nedenle adayı emrivaki bir yöntemle Yunanistan’a bağlayabilmek için 1974 yılında Makarios’a darbe yaparlar. Hemen ardından da Kıbrıs iktidarına Türk düşmanlığıyla bilinen ve ellerinde bolca Türk kanı olan Nikos Sampson getirilir. Türkiye bu darbeyi antlaşmaya aykırı görerek 20 Temmuz 1974’te adaya çıkarma yapar. Bunun üzerine uluslararası baskılar sonucu yapılan Cenevre görüşmelerinin sonuçsuz kalmasıyla Türkiye, adaya ikinci harekatı gerçekleştirir. Ne var ki ikinci barış harekatı Türk Kuvvetlerinin adadaki durumunu düzeltse de dünya kamuoyundaki konumunu olumsuz etkiledi. Türkiye harekatın hukuki temelini 20 Temmuz tarihli Cenevre Sözleşmesinde tarafların iki toplumu ve iki özerk yönetimi kabul ettikleri yönündeki maddeyi dayandırmaya çalışsa da, bu kabul gören bir gerekçe olmayacaktı. (Oran, 2005) Türkiye’nin adaya ikinci müdahalesi BM kadar Amerika’nın da çok ciddi ve sert eleştirilerde bulunmasına ve Türkiye’ye ambargo uygulamasına sebep olmuştur. Kıbrıs meselesinin yarattığı gerilim Amerika ile ilişkilerin bozulmasına, bunun karşılığında SSCB ile ilişkilerin gelişmesine neden olmuştur. Kıbrıs Barış Harekatı’nın hemen ardından Kıbrıs’taki Türk yönetimi, hukuki üstünlük kazanmak ve güvenliği sağlamak için 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni (KTFD) kurmuştur. 1977 ve 1983 yılları arasında Türkler ve Rumlar arasında yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalması, Rumlar’ın anlaşmaya yanaşmaması ve Türkler’in adada azınlık olduklarını ve self determinasyon haklarının bulunmadığını ileri sürmesiyle Kıbrıs Türkleri 15 Kasım 1983’te self determinasyon haklarını kullanarak kendi bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurmuştur. KKTC’yi tanıyan ilk ve tek ülke Türkiye olsa da bu yeni cumhuriyet Yunanistan ve Kıbrıs Rumlar’ı tarafından kabul görmediği gibi İngilizler’in konuyu taşıdığı BM Güvenlik Konseyi’de KKTC’yi hukuken geçersiz saymış, diğer ülkelerin de KKTC’yi tanımamalarını söylemiştir. Sonuç Türkiye, Kıbrıs meselesinde başından beri dış devletler tarafından yeterli desteği göremese de adadaki etnik soydaşlarının kıyıma uğramasına izin vermeyip doğru bildiği yolda ilerleyerek yapması gerekeni yapmış, her ne kadar yapılan barış harekatı dünya kamuoyunun tepkisini alsa da aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başarısına karşı bir hayranlık duygusu da oluşturmuştur. Türkiye’nin bu kararlı ve destekleyici tutumu sayesinde güç alan Kıbrıs Türkler’i de Türkiye’yi anavatan ve bir kurtarıcı olarak görmüş, Türkiye’de, “yavru vatan” olarak nitelendirdiği KKTC’ye her daim destek olmuştur. Kaynakça ERSOY, Hamit (2001), Kıbrıs Sorunu’nun Türk dış politikasına etkileri, EFEGİL, Ertan ve ÜLGER, İrfan Kaya(Ed.), Avrupa Birliği kıskacında Kıbrıs meselesi, HD Yayıncılık Matbaacılık, Ankara ORAN, Baskın “Türk Dış Politikası” Cilt 1 İletişim Yayınları 2005 ŞENER, Bülent, 1967 Kıbrıs Krizi’nde Siyasi, Askerî ve Hukuki Boyutlarıyla Türkiye’nin Zorlayıcı Diplomasi Uygulaması, CTAD, Yıl 16, Sayı 31 (Bahar 2020), s. 271-304. TOSUN, Ramazan (2001), Kıbrıs Meselesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 10, S: 102 VATANSEVER, Müge (2012), Dokuz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 12, Özel S., 2010, s.1487-1530
      1Hop favlayalım bakalım güzel entryi. Eline sağlık :) - turkuazgibi 08.07.2022 20:47:45 |#4412592
      1teşekkür ederim :) - ikinci nefertiti 08.07.2022 21:14:35 |#4412610